ben ağlarken

29 Ekim 2008 Çarşamba

turkuaz ' a

oysa yaşamı o denli sevmiştiki......

sene kaçtı? hangi zamandı kara bir seviyle içinde kaybolduğu? ya da zaman dilimlerini önemsemek yerine içinde kaybolmayı yeğlemişti gölge adamın gidişini izlerken. yoksa turkuaz mı demeliydi? karmaşık renklerin ve içinde birazda huzurun bulunduğu o ismi uygun görmüştü sessiz seslenişlerle beklerken.ah bir bilseydi adının turkuaz olduğunu. belki hüznün çiçekleri salıverirdi de kendini koşardı sınırsız sarılmalara.bir bilseydi silinmez yaraların mezar taşını dahi yalayıp aşındıracağını.
ay bile sırtını dönmüş biran olsun yumuşatmıyordu gecenin zifiri karanlığını. o gece her şey yitirilişin aleyhine işliyordu. kimse duymadı ne denli küçümsendiğini, ufalıp ufalıp bir kavanozun içine girdiğini.

her şey bir yana yinede süreç geçiyor ve soğutuyordu tüm anı defterini.arta kalan izlerin her gece kabuslarını ziyaret etmesi dışında. bu ne ilk ne de sondu onun için.her defasında kendini bir hastalık gibi yinleyen kabuslar susturamadığı tek gerçeğiydi zamanın. diğer bir gerçek ise geçen gün ve gecelerde tüketilen saflığıydı dünyanın. öyle arzuluyordu ki kaneviçe işlemeli örtülerle o sandıkta kilitli kalabilmeyi. görmemek adına her gece büyük bir baloncuğun içinde ayaklarını yerden kesen o uçuşları düşlüyordu. kulağına en ufak bir insan sesinin değmeyeceği bir dünyayı düşlüyordu.

denize bakan bir dağın tepesindeydi şimdi. gözleri kapalı rüzgarın tüm vücudundaki izinsiz devinimini dinliyordu.kollarını açmadan önce son bir defa vedalaştı tüm hırçınlığıyla dalgaların.
oysa yaşamı o denli sevmiştiki.
rüzgar, batan güneş, hüzün, esintisi yağmurun birer birer el sallıyordu yiten varoluşa. dünya gözyaşlarını tutamamış biranda salıvermişti damlalarını yaprakların üzerine.
bu, onun son düşüşüydü. elveda diyemeden ölmemek , oyunun son perdesini kendi istekleri doğrultusunda oynamaktı.

bu onun son düşüşü. tasa yok - kural yok - yasak yok - zengin yok -fakir yok.
bir kuş sürüsünün veda eşliğinde bu, onun son düşüşü. otorite yok-savaş yok-kral yok- kraliçe yok-taç yok- Dünya yok-yok-yok..
bu, onun son düşüşü. artık ağlamak yok.

30 Ocak 2008 Çarşamba

ANNE VE KIZIN HİKAYESİ

Yaşlı kadın yatağında uzanmış öylece yatıyordu.Yaşanmış yıllar bütün yorgunluğunu çıkaryordu şimdi ondan.Düzensiz nefes alışları bile kullanılmaktan eskimiş ciğerlerinin intikamı değilmiydi? Artık farkına varmıştı o da, zaman onun yaşamından yokolmak ya da terk etmek üzereydi, kullanıp işe yaramaz hale geldikten sonra. Acaba o yaşamı kullanabilmişmiydi? Beş senedir görmediği kızını düşündü birden. Birazdan kapı açılacak ve içeri girecekti. Yaşlı kadın kırgındı kızına.Yeni aklına gelmişti annesi.kırgındı,ama görmek için de can atmaktaydı.Çocukken hiç bırakmazdı elini, korkardı herşeyden." Anne, elimi tut!" Genç kızlığında bile korktuğu geceler gelir,annesinin yanına sokulur öylece uyurdu. Kapı açıldı, kızı nihayet girdi içeri."Hala ne kadar güzel ve ne kadar da bana benziyor.bana mı? Yoksa bir zamanlar yaşamış olan genç ve güzel bir kadına mı?"kızı ise "Beş yılda nasıl da çökmş" diye düşündü o sırada. "Çocukken inek otlattığım zamanlar, eve misafir geldiğinde hiç gitmek istemezdim,hep evde olmak isterdim" dedi birden.kızı anlamıştı ama ne demek istediğini. çocukluğunda aynı duyguyu o da yaşamıştı. O küçük dağın tepesindeki tahta eve kırk yılda bir misafir gelirdi de farklı tanıdık bir yüz diye sevinirdi, hiç gitsinler istemezdi. Kıymetini bilemedi ama o doğa harikası güzelliğin.
Kadın küçüklüğüne dair pek az şey hatırlardı, anneye sorardı hep.Annenin gözleri zaman tünelinin içinde kayboldu.Gözlerinin içinde gezinen bir yağmur bulutu...Zorlu geçirdiği geçmişine rağmen özlemişti kaybolan genç yaşantısını."şimdi" diyordu"yaşadığım köy insansızlıktan orman olmuş gezindiğim yollar girilmez halegelmiş." Kadın dalgın sulu gözlerine baktı.Annenin elleri çizgi çizgi olmuş gözlerinde gezindi.Geçmişini hissedip zamana isyan ediyordu adeta.Yüreği burkulmuştu kızının.O bile çocukluğundaki anları hatırladığında,zamanın ne kadar insafsız olduğunu düşündü.Kzı dedesinin ufak bakkalını hatırladı. Rafı olmadığından malzemelerini küçük kutulara saklardı, aslında hiç çıkartmazdı ki saklasın.Tezgahın üstündeki teraziyi hatırladı.Dedesi ağırlık koyup tartardı önce,ufak kız çocuğuda merakla bakardı öğrenmek adına.Ne güzel de bisküvi kokardı içerisi.Her girişinde derin bir soluk alırdı ki bütün ciğerleri o bisküvi kokusuyla dolsun da kolay kolay çıkmasın diye.İstanbul'da hiçbir dükkanda yoktu bu koku.Dedesinin dükkanı da yoktu artık.Ev olmuştu orası.Tahta evin yerini taştan yapılmış ufak bir dükkana tercih etmişlerdi.Zaman yine yapmıştı yapacağını ve geçmişinde saklamıştı o anı sadece.
Genç kadın irkildi bir an.Geçmişte yaşayan beyni geleceği düşününce korkuttu onu.Kimbilir kaç güzel şeyi daha bırakacaktı ardında. Oturduğu elma ağacı gölgesini,evlerinin altında ki ahırı, inekleri, tavukları,topladığı böğürtlenleri,en başta da kendi yüzünü..Tutup yakalayabilecekmiş gibi zamanı düşündü. Bırak tutabilmeyi, bunları düşünürken bile anı geçmiş yaptığını farketti. kadının gözleri bulut bulut...Annesine baktı. Birbirlerini anlamışlarmıydı acaba.Annesi de anlamışmıydı onun da ardından geldiğini.Anlamışmıydı zamanın aslında tek olmadığını ,aynı yaşamda herkesin kendi zamanı olduğunu ve herkese farklı suretini gösterdiğini fakat aynı sonu yaşattığını.
Büyük bir sessizlik.. Onlar susuyor sessizlik konuşuyordu şimdi.Anlatıyordu bir bir herşeyi. Yaşlı kadın kızının gözlerine baktı.Hala korkuyla bakan gözleriyle şimdi annesinin değil bir başkasının ellerini tutuyordu gerektiğinde.çağlayana dönüşmemek için can atan su birikintisi ve bunu önlemek için savaş veren bir çift göz.Birden karşısında o küçük kız çocuğunu gördü." anne,elimi tut!" verdiği savaşa yenik düşmüş ,gözyaşları kendini salıvermişti.yağmur damlaları gibi yanaklarına yol yapmışlardı.
Açık pencereden gelen farkl farklı çocuk sesleri,farklı yaşamlar..."işte yakaladım seni çık ordan" hayır çömlek patladı".Gündüz vaktiydi.yaşlı kadın için ise gün gece olmaya başlamıştı bile.Şimdi korkan kişi kendisiydi. Oysa ki hiç korkmazdı karanlıktan." elimi tut!" bu defa korkan kendisiydi."elimi tut,sakın bırakma!"

Ve işte ışıklar söndü, perde kapandı. tek kişilik bir oyun daha sona erdi. şimdi sahneden inme zamanı.